Ayn Rand ve Özgürlüğün Temelleri

By Published On: 19 Mayıs 202313 min read
İçindekiler

Carl Barney

Carl Barney is founder of Prometheus Foundation, a nonprofit that provides funding to people and projects that advance Ayn Rand's philosophy of Objectivism.

Eğer özgürlüğün ne olduğunu ve özgürlüğü destekleyici fikirleri iyi anlar ve bu fikirlerin doğru olduğunu gösterebilirsek, özgürlüğü sağlam bir zeminde savunabiliriz.

Özgürlük bireylerin kendi tasarruflarında ve yargıları doğrultusunda hareket edebildikleri, emek ve çabalarının ürünlerini ellerinde tutabildikleri siyasi durumdur. Bu durumda bireyler birbirleriyle ikna yoluyla ve sadece rıza şartıyla ilişki kurarlar. Bu durumun alternatifi, bireylerin zorlama yani fiziksel kuvvet yoluyla ilişki kurmasıdır. Özgürlük”; diğer bireyler, gruplar ve devletlerin zorlama ve fiziksel müdahalesine maruz kalmamayı ifade eder.

Özgür durumdaki bireyler:

  • Kendi kariyer ve mesleklerini kendileri seçerler, kariyerleri (komünist rejimlerde olduğu gibi) devlet tarafından belirlenmez ve zorlanmaz.
  • Kendi hür iradeleriyle istedikleri hizmetleri sunmakta ve ürünleri üretmekte ve bu ürünleri karşılıklı fayda prensibi altında takas etmekte özgürdürler. (Komünist, sosyalist ve faşist rejimler ve karışık ekonomilerde durum bunun tam tersidir.)
  • Ürettikleri değerleri özgürce kullanmak, ellerinde tutmak ya da isterlerse yok etmekte özgürdürler, (Pek çok devletçi modelde görülebileceği gibi) devletler çoğunluğun iyiliği için bireylerin emek ve mülklerine el koyamaz.
  • Sözleşmelerde, maaşlarda ve işe alımlarda kendi şartlarını belirlemekte özgürdürler, (Pek çok devletçi modelde görülebileceği gibi) devletler bu noktalara karışmazlar.
  • Diğer bireyler ya da devletin hoşuna gitse de gitmese de mal ve hizmetlerini istedikleri kişilere sunmakta ya da sunmamakta özgürdürler (Örneğin; düğün pastaları, sağlık hizmetleri, internet platformları vs.)
  • Toplumun tavrından bağımsız olarak, rıza dahilinde diğer yetişkinler ile istedikleri şekilde cinsellik yaşayabilirler.
  • Fikirlerini serbestçe ifade edebilirler, doğru da yanlış da olsa. Devletler, tanrılar ve toplumun görüşlerinden bağımsız, düşüncelerini doğru ya da yanlış, özgürce ifade edebilirler.

Özgürlük durumunda bireyler kendi yargılarıyla, kendi amaçları doğrultusunda ve kendi çıkarları için hareket etmekte özgürdürler. Bu durumda insanların özgür olmadığı konu, güç kullanarak veya güç kullanma tehdidiyle diğer bireylere istediklerini yaptırmaktır, çünkü bu diğer bireylerin temel özgürlüklerine müdahale etmek anlamına gelir. (Kimse kendisi özgür olup diğerlerini özgürlükten mahrum edemez.)

Peki özgürlük neden iyidir? Neden insanların kendi yargılarıyla, kendi amaçları doğrultusunda ve kendi çıkarları için hareket etmekte özgür olması gerekir?

“İyi” ve “gerekli” ahlaki kavramlardır. İnsani değerler, doğru ve yanlış seçimleri ve iyi-kötü gibi ikilemler üzerinden şekillenir. “İnsanlar özgür olmalı mıdır?” sorusu tartışmayı ahlak felsefesinin alanına taşır. Eğer özgürlük iyi bir şeyse, o zaman bu fikri destekleyen bir ahlâki ilke olmalıdır.

Özgürlüğün iyi olduğu, insanların özgür olması gerektiği ya doğrudur ya da doğru değildir. Eğer doğru ise, bu doğruyu savunmamız, neden doğru olduğunu anlamamız ve özgürlük savunumuzda bu bilgileri açık bir şekilde ifade edebilmemiz gerekir. Aksi takdirde özgürlük düşmanları -parça parça, her seferinde bir savaş vererek- kazanırlar ve en nihayetinde özgürlük kaybedilir.

Amerikan felsefeci Ayn Rand özgürlüğün iyi olduğunu ve insanların özgür olması gerektiğini savunmuş ve bunu desteklemek için seküler argümanlar öne sürmüştür.

Ayn Rand’ın Haklar Üzerine Görüşleri

Rand Amerika’nın kuruluş prensiplerini benimser – İnsanların hayatlarını uygun gördükleri şekilde yaşaması (yaşama hakkı), kendi tasarrufları doğrultusunda hareket etmesi (özgürlük), mülkleri üzerinde kendi tasarrufları (mülkiyet), ve kendi koydukları hedefler ve değerleri takip etme özgürlüğü (mutluluk hakkı). Fakat Rand bu hakların aşikâr olduğunu düşünmez. Bu hakları gözlem ve mantık sonucu -özellikle de insan doğası ve insan yaşamının gereklilikleri ile- ortaya konmuş ahlaki değerler olarak görür.

(Rand’ın haklar teorisi argümanlarının bütünü Atlas Silkindi, Bencilliğin Erdemi ve Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal kitaplarında bulunabilir.) Esas itibariyle Rand’ın argümanı şu şekildedir:

1- İnsanın yaşamanı idame ettirmek için temel aracı -yaşamımızı şekillendiren temel değerleri belirlememizi ve bu değerli takip etmemizi sağlayan- rasyonel yargılarıdır.

2- İnsan bir şiddet tehdidi ya da doğrudan şiddetle karşı karşıya kaldığı takdirde, rasyonel yargılarını kullanarak hareket edemez.

3- İnsanlar yaşamak için temel aracını, yani rasyonel yargılarını kullanacaksa, şiddete (aldatma ve gasp da dahil olmak üzere) maruz kalmamalıdır.

Yani Rand’ın görüşüne göre haklar, bu temel prensiplerin doğruluğunu kabul etmekten ibarettir. Haklar Rand’a göre; “…sosyal bir bağlam içerisinde bireyin eylem özgürlüğünü tanımlamak ve tasdiklemektir.” Bu tanımda sadece özgürlük kelimesi yerine, eylem özgürlüğü ifadesinin kullanılmasının önemli bir sebebi vardır. Bir hak “sadece eylemi korur – özellikle de eylem özgürlüğünü. Yani fiziksel zorlama, icbar ve diğer bireylerin müdahalelerinden özgürlüktür.”

Sonuç olarak, her bir birey için pozitif bir hak, bireyin kendi yargılarıyla, kendi amaçları için, zorlamaya maruz kalmadan gönüllü bir şekilde eyleme geçebilmesinin ahlaki tasdiğidir. Bireyin hakları, çevresindekiler için tek bir negatif durum hariç bir zorunluluk doğurmaz: bireyin haklarının ihlal edilmemesi.

Görüyoruz ki Rand’ın haklar teorisi, kendisinden önce gelen geleneksel haklar teorileriyle ciddi bir farklılık gösterir ve bu teorilerin temelinde yatan problemleri de çözer. Mesela Tanrı tarafından verilen haklar, hükümet tarafından verilen haklar ve sözde doğal haklar teorilerini düşünün.

Rand’ın Teorisi ve Tanrı Kaynaklı Haklar

Birçok insan hakların Tanrı kaynaklı olduğunu savunsa da Rand bize hakların insan yaşamının gerekliliklerine dayandığını gösterir. Rand’ın haklar teorisi, hakların varlığını ispatlamak için önce Tanrı’nın varlığının ortaya konması gerekliliğini ortadan kaldırır.

Bu çok önemli bir noktadır. Tanrı inancı, vahiy ve iman gibi kavramalara bağlıdır, gözlem ve mantığa değil. Rand’ın haklar teorisi gözlem ve mantığa dayandığı için, özgürlük savunucularına özgür toplumu seküler, mantık bazlı ve kanıtlanabilir dayanaklarla savunma imkânı vermektedir. Burada çok büyük bir fark var. Kanıtlanabilir haklar (kanıt temelli haklar), inanç temelli haklara göre özgürlük için daha sağlam bir temel oluşturmaktadır.

Rand’ın Teorisi ve Devlet Temelli Haklar

Bazı insanlar hakların devletten geldiğini öne sürer. Burada temel fikir şudur, insanlar sadece devletin izin verdiği şeyleri yapabilirler. Diğer bir deyişle, haklar ahlâki prensipler değil, siyasi yasalardır. Rand bu fikri reddeder ve Amerika’nın kurucu babalarıyla aynı pozisyonu savunur. Devletler halihazırda var olan haklarımızı muhafaza etmek için kurulurlar, haklar yaratmak ya da vermek için değil.

Rand ve Amerika’nın kurucu babalarının görüşlerine göre, yasalar bir bireyin yapabileceklerini siyasi olarak sınırlandırırken, haklar o insanın ahlaki imtiyazlarını, yani ne yapmakta özgür olacağını belirler. Haklar ve yasalar arasında hayati öneme sahip olan bu ayrım devletlerin yasaları hak olarak lanse etme problemini çözmektedir. Haklar konusuna bu şekilde yaklaştığımızda haklar, devletin çıkardığı yasaları ahlaki bir tahakküm altına almaktadır: Devletler sadece hakları koruyan ve hakları ihlal etmeyen yasalar çıkarabilirler.

Rand’ın Teorisi ve “Doğal” Haklar

Hakların “doğal” olduğunu savunanlar da vardır, fakat bu tutum haklar konusuna açıklık getireceğine daha karmaşık hale getirir.

Peki hakların “doğal” olması ne anlama geliyor? Haklar kalp ya da akciğerler gibi insanın içinde mi? Değilse neredeler? İnsana “içkinler” mi? Eğer öylelerse bu nasıl oluyor? Hakların “içkin” olması ne demek? İnsanlar haklara doğuştan mı sahip? Eğer öyleyse bunun sebebi nedir? Bu yönde kanıtlar var mı yoksa bu sadece bir varsayım mı?

Bazı insanlar (John Locke ve Amerika’nın kurucu babaları da bu gruba dahildir) doğal hakların “doğal ahlak yasası” kaynaklı olduğunu savunur. Peki bu varsayımda, “doğal ahlak yasası” nereden gelir? Eğer cevap Tanrı ise, bu yasalar doğal değil doğa üstü yasalardır. Bu durumda da argüman yine Tanrı tarafından verilen haklara geri döner.

Eğer haklar gerçekten de doğadan geliyorsa, dayandıkları ahlak yasası da doğadan gelmelidir, doğaüstü konseptlerden değil. Kanıtlanabilir haklar ve kanıtlanamaz haklar arasındaki en büyük fark budur.

Rand’a göre, haklar doğal olmadığı gibi, insana içkin de değildir; fakat yine de insan doğasında temellenirler. Haklar sosyal bağlam içerisinde insan yaşamının gerekliliklerinin bir dışavurumudur, yani insanın yaşaması için gerekli temel gereksinimleri için kendi akıl ve mantığı yoluyla hareket etmesi özgürlüğüdür.

Kanıtlanabilir Hakların Önemi

İnsanların hakları olduğunu kanıtlayabilmek elzemdir. Eğer insanlar, yaşam, mülkiyet ve mutluluk arayışı haklarının mutlak hakikat olduğunu, duygulara ya da varsayımlara dayanmadığını kanıtlayabilseler komünizm, sosyalizm, faşizm ve nasyonal sosyalizm gibi 20. yüzyılın dehşet verici ideolojileri ortaya çıkabilir miydi? Eğer günümüzde bireysel hakların kanıtları tüm dünyada iyi bir şekilde anlaşılabilmiş olsaydı, devlet hala insanları eşcinsel oldukları için öldürebilir, kadınları burka giymeye zorlayabilir ya da doktorların hastaların hayatlarını kurtarmasına engel olabilir miydi?

Maalesef problem, herkesin hakların var olduğunu kabul etmesine rağmen, kimsenin hakların varlığına dair kanıtlardan haberdar olmamasıdır. Üstüne üstlük, hak savunucuları da hakların varlığını nasıl kanıtlayacaklarını bilmedikleri için karşıtları tarafından madara edilmektedir.

Örneğin, ünlü felsefeci Jeremy Bentham vazgeçilemez ve devredilmez haklar için “devletin kuruluşunu önceleyen haklar saçmalıktır” demiştir. Yine felsefeci Alasdair Macintrye şu cümlelerle Bentham’ın aşağılamalarına renk katmıştır:

İnsanoğluna ait olduğu iddia edilen haklar … yaşam, mülkiyet ve mutluluk arayışı konusunda insanlara engel olunmaması için sebep gösterilen haklar … böyle haklar yoktur ve bu haklara inanç cadılara ve tek boynuzlu atlara olan inançtan farksızdır.

Neden vazgeçilemez ve devredilemez haklara olan inanç “cadılar ve tek boynuzlu atlara olan inanç” ile aynıdır? Macintyre bunu şöyle açıklar; “Hiç kimse bu hakların varlığı doğrultusunda kanıtlar ve elle tutulur, mantıklı argümanlar ortaya koyamamıştır, bu sebeple de “bu haklara inancın doğru olduğunu ortaya koymak için her çaba başarısız olmuştur.”

Macintyre’ın iddiası doğruydu … ta ki Ayn Rand hakların nasıl mantık ve gözlem yoluyla ortaya konabileceğini gösterene dek.

Fakat Rand’ın haklar teorisi yaygın olarak bilinmediği için insanlar devlet tarafından verilen haklar teorisine geri döner. Yani hakların siyasetten önce değil sonra geldiğini, devletin yasalar yarattığını ve bu yasaların da bu devletlerin vatandaşlarının hakları haline geldiğini düşünürler. E. J. Dionne, “devletin olmadığı yerde haklar da yoktur” der. Hukuk profesörleri Stephen Holmes ve Cass Sunstein ise, hakların “siyasal komünite tarafından bahşedildiğini” ve hukuk sistemi tarafından korundukları sürece var olabileceklerini söyler.

Eğer bu görüş doğru olsaydı, sadece devletin “doğru” insan olarak tayin ettiği vatandaşların haklarının olması ahlaki olurdu. Yani Nazi Almanyası, Kuzey Kore, Komünist Rusya ve kölelik dönemi Amerika’sı gibi ülkelerde “hakları” olmadığı için eziyet uğrayan insanların varlığını ahlaki bulmamız gerekirdi.

Görüldüğü üzere bu teori, özgürlük savunucularının uzak durması gereken bir teoridir. Buna karşılık Ayn Rand’ın haklar teorisi, vazgeçilemez ve devredilemez haklara dair gözleme dayalı kanıt ve akla dayalı argümanlar sunar. Ayrıca Rand’ın teorisi, gerçeğe-dayalı, hayat üzerinden şekillenmiş ahlak kurallarında temellenir.

Ayn Rand’ın Rasyonel Egoizm Teorisi

Rand’ın Rasyonel Egoizm olarak adlandırılan ahlak felsefesi, ahlaki değerlerin insan yaşamının gerekliliklerini baz aldığı üzerine temellenir. Rand, Aristoteles’in de gözlemlediği gibi insanların rasyonel hayvanlar olduğunu söyler. Bu pek tabii insanların her daim mantıklı hareket ettikleri anlamına gelmez. Daha ziyade, insanların akıllarını kullanarak, yani mantıklı hareket ederek hayatta kaldıkları ve refaha ulaştıklarını ifade eder. İnsanlar akıllarını kullanarak çevrelerindeki gerçekliği anlamlandırır, ihtiyaçlarını kavrar ve buna uygun davranarak insan hayatının bağlı olduğu değerleri üretir – yiyecek, kıyafet, ilaç ve otomobiller; öz-saygı, sevgi, dostluk ve sanat; sınırlı-devlet, hukukun egemenliği ve siyasi özgürlük. Rand’ın rasyonel egoizm felsefesi, her bireyin kendi içerisinde amaç olduğunu, başkaları için araç olmadığını söyler. Bu sebeple de bireyler akıllarını kendi faydaları için kullanmalı; her birey kendi yarattığı değerin sahibi olmalı ve hem kendini başkaları için feda etmemeli hem de başkalarını kedisi için feda etmemelidir.

Rand’ın haklar teorisi de tam olarak bu ahlaki temelden gelir.

Birey Hakları, Özgürlük ve Rasyonel Egoizm Arasındaki Bağlantı

Bireylerin hakları, özgürlük ve rasyonel egoizm arasındaki bağlantı şudur: İnsan doğası, bireyin yaşaması ve refaha ulaşması için aklını kullanmasını ve aklını kullanarak ürettiği değerlerin kendisine ait olmasını gerektiriyor ise; bireyler aklını kullanmakta ve kendi yargılarına göre hareket etmekte özgür bırakılmalı, serbestçe üretebilmeli ve ürettiklerine sahip olmalıdır. Aslında görülebileceği üzere birey hakları, rasyonel egoizmin siyasete uygulanmış halidir. Ve böylece hakları özgürlük takip eder: İnsanlar düşünmekte, üretmekte, mübadele etmekte ve sonuç olarak refaha ermekte özgürdür.

Ayn Rand’ın özgürlük, haklar ve ahlaki temelleri konusunda argümanları bu kadarla sınırlı değildir. Şu ana kadar bahsettiklerimiz en temel argümanlarının ufak bir özetidir. Ama bu entegrasyon – (a)bireyin yaşayabilmek ve refaha ermek için aklını kullanması ve bu yollar değer üreterek bu değerleri elinde tutması ve (b) ve böylece her bireyin ahlaki olarak bu konuda özgür olması – Rand’ın yaklaşımının temelini oluşturur.

Rand’ın özgürlük ve haklar konusunda görüşleri ve ahlak yaklaşımı geleneksel yaklaşımlardan son derece farklıdır. Görüşleri gözlem, mantık ve insan yaşamının gerçeklere dayalı gereksinimleri üzerinde şekillenir. İşte bu yüzden, geleneksel ahlak kuramları birey hakları ve özgürlük ile uyuşmazken, Rand’ın rasyonel egoizmi birey hakları ve özgürlük ile hem entegre olur hem de destekler.

Rand’ın özgürlük, haklar teorisi ve rasyonel egoizm felsefesi hakkında daha detaylı bilgi için orijinal eserlerini – özellikle de Atlas Silkindi, İhtiyacımız Olan Felsefe, Bencilliğin Erdemi ve Kapitalizm: Bilinmeyen İdeal’i – okuyabilirsiniz.

İlgili Yazılar